Ayak takımlarının baş, başların ayak altı edildiği bu ahir zamanda, müslümanların her şeyi yerli yerine koymak için bilgili ve çalışkan olmaya her zamandan çok ihtiyaçları var. Layık olanları yükseltmek, sevilmesi gerekenleri sevmek, sevilmeyeceklere buğzetmek,sevilmeye layık olanların etrafındaki sis ve bulutları dağıtarak görülmelerini, keşfedilmelerini, kalplerimizde ve cemiyetimizde layık oldukları yerlerini almalarını sağlamak, velhasıl, herşeyi Allah ve Rasulunun emrettiği şekliyle yerli yerine koymak gerekiyor.
Evet, bu zamanda yerine konması gereken şeylerin başında hiç şüphesiz, Ehl-i Beyt sevgisi gelir. Ehl-i Beyt denince Peygamber Efendimizin sevgili kızı Hazreti Fatıma’nın Hz. Ali’den olma çocuklarının kastedildiğini umarım bilmeyen yoktur. İnsanların en şereflileri olan, saygı ve sevgi gösterilmesi üzerimize farz ve vacip olan Ehl-i Beyt’e kalbimizin ve cemiyetimizin en güzide köşesini açmak zorundayız.
İbn-i Adiyy ve Deylemi’nin Hz. Ali’den naklettikleri hadisi şerife kulak verelim: “Sıratta en sabit olanınız, Ehl-i Beytim ve ashabıma muhabbette şiddetli olanınızdır”. Yine Müslim’in Sahih’inde Zeyd bin Erkam’ın (r.a.) rivayet ettiği hadis-i şerif ise şöyle “Ey İnsanlar! Ben de sizin gibi bir insanım. Yakında bana da Rabbimin habercisi, yani can alıcı meleği gelir. Ben O’na uyarım, yani dünyadan göçerim. Size iki kıymetli şey bırakırım; birincisi Allah-u Tealâ’nın Kitabı’dır, O’nda hidayet ve nur vardır. O halde Allah-u Teâlâ’nın Kitabı’na sıkı sarılınız, emir ve yasaklarına tavizsiz uyunuz.İkincisi Ehl-i Beytim’i, çocuklarımı bırakıyorum. Benim Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkunuz. Haklarını gözetiniz. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkunuz. Ehl-i Beytim hakkında Allah’tan korkunuz.”
Evet, Allah’tan korkalım, milletimiz adına hem de şükredelim ki Türkiye’mizin bir çok köşesinde bu nurlu soyun zamanımıza uzanan nurlu halkaları var. Var olmasına var ama baştan da dediğimiz gibi zamanımızda alimler,veliler artık dokuzuncu sınıf vatandaş durumunda. Etiketi Prof. olan veya fabrikatör olan, Allah desin, tamam; O halde veli ilan ediliyor. Alimler, seyyidler ağızlarından bal da aksa onlara dudak bükülüyor. Yok, canım abartıyorsun, bu millet Ehl-i Beyt’i sever, Osmanlıyı duymadın mı? Ehl-i Beyt’e maaş bağlardı. Onları savaşa göndermeye kıyamazdı. Duymazmıyız, bilmezmiyiz Osmanlı’yı. Zaten biz de Osmanlı’nın çocuklarına hatırlatıyoruz.
Bu mesele önemli, hem de çok önemli. Düşünün, Peygamber torunları aramızda. Allah, Allah! Rasulullah’ın, Allah’ın Habibi’nin evlatları, kanları, canları yanımızda. Bizce onlar korunmalı, onlara sahip çıkılmalı. Bunu da yapmamız gerektiği için değil, Rasulullah’ı sevdiğimiz için yapmalıyız. Yeminle söylüyorum ki Ehl-i Beyt ve onun zamanımızdaki nesli temizdir. Günaha da düşse, solcu da olsa, her ne olursa olsun tertemizdir. Biz şahidiz onların solcusunun şimdi sofi olduğuna. Yani, şunu demek istiyoruz ” Canım seyyid olmuş da ne olmuş, “üstünlük takvadadır” diyerek mübarekleri gizli ırkçılıkla saf dışı bırakmak isteyen gafillerden olmayalım ve Rasulullah’ın şu hadis-i şerifleri ile aklımızı başımıza alalım. “Benim evladımın iyilerini Allah rızası için kerim tutunuz, onlara hürmet ediniz. İyi olmayanlarına benim için hürmet ediniz.” Bir başka hadisi şerifte de “Her kim Ehl-i Beytim’e (kötü manada) el atarsa, kıyamette ona yeterim.”
Şimdi hemen şunu demeden de geçemeyeceğim. Kur’ân ve Sünnete göre Ehl-i Beyt’i sevmenin lüzumunu anlattık ama gene Kur’ân ve sünnete göre amel edip Seyyidlerin her sözünü hüccet, her Seyyidi Gavs ilan etmek ifratına düşmekten de kendimizi koruyalım. Ehl-i Beyt’i öyle sevelim, öyle sevelim ki onların yanında iki büklüm olup ellerini, ayaklarını Rasulullah’ın hatırına öpelim, yalıyalım. Ama yine Rasulullah’ın hatırına “- Ey kızım Fatıma, İslâmı gereği gibi yaşa, yoksa yarın kıyamette seni ben bile kurtaramam !” dediğini hatırlayıp Kur’ân’dan ve sünnetten sapıp Ehl-i Beyt’i de kendimizi de yakmayalım!
Daha açığı, Kur’ân’a ve sünnete ters konuşan “Ehl-i Beyt” te olsa uymayalım ve bizim için ölçünün, gerçek ölçünün Kur’ân, sünnet olduğunu unutmayalım hatta özellikle Seyyidlerin Kur’ân ve sünnete muhalif bir söz vede davranış görürsek onları çok sevdiğimizden ve saydığımızdan ötürü yumuşak bir lisanla uyaralım. Fıtratları temiz bu insanların, doğruyu kabul eder bir tevazu ahlakına sahip olduğunu unutmayalım. Onlar erkektir…
Erkek gibi uyaranları severler. Dıştan edepli, içten eğrilerden de olmayalım. Tekrar ediyoruz; Ehl-i Beyt’i sevelim, sevmekten de öte sevelim. Hatta onlar için ölelim ama onları sevmenin, hatta hiçbir şeyi sevmenin ifratına gitmeyelim. Her şeyi kendi kadar sevip kendi kadar değer verelim. Ama Allah’a ve O’nun Kitabı’na ve Ehl-i Sünnet alimlerine sıkı sıkı bağlanıp ölçümüzü, sevgi, nefret, cihad velhasıl her türlü ölçümüzü, Kur’ân’dan ve sünnetten alalım. İşte o zaman Ehl-i Beyt’i, nefislerin değil, Allah’ın ve Rasulunun istediği gibi sevmiş oluruz.
Allah, bize velilerini, alimlerini, Seyyidlerini ve tüm müslümanları hakkıyla sevmeyi nasib etsin.
Amin.
Mustafa Hatipoğlu, / Feyz DergisiSayı:3, Eylül 1991